4 Ocak 2012 Çarşamba

Bir Almodovar Filmi-İçinde Yaşadığım Deri


Şok edici, nefes kesici, cüretkar! Neden mi bahsediyorum? Tabii ki son Pedro Almodovar filmi ‘İçinde Yaşadığım Deri’ (The Skin I Live in-La Piel Que Habito)’den. Çok çarpıcı ve cesur bir yapım olduğunu söyleyebilirim. Zaten Almodovar bizi şaşırtmayı hep sever. Fakat bu film farklı. İçinde Yaşadığım Deri için, Volver, Bad Education, All About My Mother, Broken Embraces gibi filmlerinden de tanıdığımız yönetmenin olgunluk dönemi eserlerinden biri diyebiliriz. Ayrıca yönetmen ilk kez bir kitap adaptasyonuyla karşımıza çıkıyor. Film, Fransız polisiye yazarı Thierry Jonquet’nin ‘Tarantula’ isimli eserinden uyarlanmış.


2011 Cannes Film Festivali’nde yarışma filmlerinden biri olan İçinde Yaşadığım Deri’nin başrollerini Antonio Banderas ve Elena Anaya üstleniyor. Bu sefer filmde Almodovar’ın şans meleği Penelope Cruz yokJ Antonio Banderas, senelerin birikimiyle rolünün altından başarıyla kalkmış. Esas şaşırtıcı olan yan rollerde görmeye alışık olduğumuz Elena Anaya’nın filmdeki başarılı performansı.


Filmin konusuna gelince: Bir araba kazasında yanarak son anda ölümden dönen karısını yanıklarından kurtarmak üzere evindeki laboratuarında uzun süren çalışmalar yapan başarılı estetik cerrahı Dr. Robert Ledgard , domuz-insan kanı karışımından elde ettiği yeni bir deri üretmeyi başarır. Fakat bu süre zarfında karısı yanmış görüntüsüne dayanamayarak intihar eder ve küçük kızları da buna şahit olur. Yaşadığı travma sonucunda uzun süren bir tedavi gören kız, sonunda büyür ve güzel bir genç kız olur.  Doktorların da tavsiyesiyle sosyalleşmek üzere babasıyla bir düğüne katılır. Bu düğünde başına psikolojisini daha da bozacak bir olay gelir ve daha sonra da kendini toparlayamaz zaten. Tedavi gördüğü klinikte aynı annesi gibi hayatına son verir. Tüm bu trajik olaylardan sonra filmde Dr. Ledgard’ın adeta bir şeytana dönüşüp akıl almaz bir yöntemle kızının intikamını almasına şahit oluyoruz. Filmin devamını elbette anlatmıyorum. Çünkü İçinde Yaşadığım Deri sonunu tahmin edebildiğiniz filmlerden değil. O yüzden sürprizli ve çarpıcı. Sürprizi kaçırmak istemem!


Filmin ilk yarım saati pek bir şey anlamıyorsunuz. İlk başta düğüm düğüm her şey. 40. dakikadan sonra film çözülmeye başlıyor ki çözülüş o çözülüş. Ağzınız açık kalıyor. Bu arada filmde çok cüretkar ve aykırı sahneler de var. Sizi şaşırtırken bazen rahatsız da edebiliyor. İçinde Yaşadığım Deri’de cinsel kimlik ve cinsiyet ayrımı gibi konular işlenmiş. Ayrıca film, yanlış anlaşılmaların olayları nasıl geri dönüşü olmayan noktalara getirebildiğini, kin duygusunun nasıl insanın içindeki şeytanı harekete geçirdiğini ve saplantıların ne kadar tehlikeli bir hal alabileceği fikirlerini vurguluyor. Muhteşem de bir finali var.


Bunlara ek olarak, film hakkında bir detaya daha değinmek istiyorum. Dr.Ledgard ölen karısı anısına yarattığı ateşe dayanıklı sentetik deriye ‘Gal’ adını veriyor.  Gal,  Yunan mitolojisinde geçen ‘Galatea’nın kısaltılmışı. Hikayeye göre yetenekli heykeltıraş Pygmalion o kadar kusursuz bir eser çıkarır ki kendi eserine aşık olur. Venüs ise onun yakarışlarına cevap vererek heykele hayat verir. Bu hikaye aslında psikolojik olarak erkeğin kadına yön verme,kadını domine etme ve kadını kendi istediği hale getirme eğilimini açıklar. Filmde bu hikayeye de gönderme yapılıyor. İzlediğinizde neden bahsettiğimi daha net anlayacaksınız.
Almodovar ve gerilim sevenlerdenseniz mutlaka İçinde Yaşadığım Deri’yi izlemenizi tavsiye ederim!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder