9 Aralık 2011 Cuma

San Pietro Katedrali ve Habemus Papam


Vatikan beni hep çok etkilemiştir. San Pietro Katedrali’nin meydanın orta yerinde kollarını açarak sizi karşılaması, sizi içeri buyur etmesi eşsiz bir deneyimdir. Tanrı’nın varlığını iliklerinize kadar hissedersiniz. Tüm o ihtişamın yanı sıra ilahi bir güç vardır burada. Kim olduğunuz, hangi dinden olduğunuz hiç önemli değildir. Sizi sarar sarmalar. Ne kadar küçük olduğunuzu hatırlatır. Hayran kalırsınız, hayret edersiniz, şükredersiniz, dua edersiniz!



Aynı zamanda dünyanın en önemli sanat eserlerini de içinde barındırır San Pietro Katedrali. Meydana vardığınızda ilk olarak Bernini’nin heykelleri ile bezeli sanki insanı kucaklayan iki kol gibi uzanan sütunlarla karşılaşırsınız. Ortada Aswan’dan gelmiş bir dikilitaş vardır ve sonradan oraya konmuştur. Meydandaki iki çeşmeden kiliseyi karşınıza aldığınızda sağda kalanı orijinaldir. Diğeri simetri yaratmak için yapılmıştır. Zaten bütüne baktığınızda sonsuz bir simetri ve ahenk görürsünüz. Eski zamanlarda Tiber Nehri (Tevere)’nin Vatikan’ın olduğu tarafında küçük evler varmış ve burada daha fakir bir halk yaşarmış. Nehrin karşı kıyısında ise asiller yaşarmış. Kilise karşı kıyıdan bile kolaylıkla görülürmüş. Kilisenin ihtişamıyla insanları kucakladığı fikri varmış. Ama faşist dönemde (ki Romalılar bu dönemden hep nefretle ve utançla bahsederler) kilisenin önüne iki tane devlet binası yapılmış ki kilisenin ihtişamı ve görüntüsü engellensin. Roma’daki 4 büyük kilisenin önünde San Pietro’nun önündeki gibi dikilitaş vardır.
San Pietro Katedrali, Aziz Peter’a ithafen yapılmış. İlk başlarda kilise Yunan Haçı şeklinde inşa edilmiş. Yani ‘+’ şeklinde (4 kol da aynı boyda). Kilise restore edilirken önce proje Raffaello’ya verilmiş. O da kiliseyi günümüzde de kullanılan bildiğimiz haç işareti şekline getirmek istemiş. Fakat daha sonra proje Michelangelo’ya geçmiş. O da projeyi bitirememiş. Projeyi bitiren Bernini’dir. Zaten San Pietro’da her yerde onun yaptığı heykeller ve sütunları görürsünüz.
Kilisenin 5 ana kapısı vardır. En sağdaki diğerlerine göre daha küçük olan kapı sadece 25 senede bir açılır. Hıristiyan hacılar (pilgrim, İtalyanca pellegrino)  her 25 senede bir sene boyunca günahlarının affedildiğine inanırlar ve buraya gelip affedilmek için dua ederler. Mesela 2000 senesi böyle bir seneymiş ve kapı bir sene boyunca açık kalmış. Kapının kapanması da özel bir seremoniyle oluyor. Kapıların üstünde figürler var. Her Papa geldiğinde kapılara yeni figürler eklermiş.


Kiliseye girdiğinizde ilk sağda ünlü 'Pieta'yı göreceksiniz, sakın şaşırmayınJ Pieta, İsa’nın gerildiği çarmıhtan indirildikten sonra Meryem Ana’nın kucağında gösterildiği figürlere verilen isim. San Pietro Katedrali’ndeki meşhur ‘Pieta’ da Michelangelo’ya ait. Toscana’dan özel olarak seçilmiş bir mermerden yapılmış. Michelangelo’nun mermere verdiği forma inanamıyorsunuz. Bu kadar sert ve soğuk bir malzemeden bu yumuşaklık ve kıvrımların çıkmasına hayran oluyorsunuz.
Kilisenin tavanına doğru bir şerit halinde yazılar var. İnanmayacaksınız ama her bir harf 3 metre yüksekliğinde. Buradan da kilisenin ihtişamını anlayabilirsiniz. Bu arada Michelangelo’nun yaptığı heykelin kilisece kabul edilmesi büyük bir olay. Çünkü o dönemde kilise için yapılacak işler sadece Romalı sanatçılara veriliyor. Oysa Michelangelo Toscanalı.
Kilisenin bir özelliği de tüm eserlerin Vatikan Müzesi’ne kaldırılıp orijinallerin birebir kopyalarından oluşan eserlerle bezeli olması. Bu eserler aslında tablo gibi gözüküyor fakat dikkatli baktığınızda mozaik olduğunu anlıyorsunuz. Kilisenin içinde tablo yok, tüm eserler mozaik. Vatikan’ın bir mozaik okulu var ve tüm mozaikler buradan çıkma. Çok ilginçtir ki bu eserlerin aynı yağlıboya tablo gibi gözükmesi mozaik sanatının sonunun geldiğinin belirtisi gibi düşünülüyor. Çünkü mozaik ayrı bir dal ve aslında eserin mozaik olduğunun belli olması gerekiyor.


Kilisenin tam ortasında Papa’yı sokaklarda taşıdıkları arabanın çok büyük bir taklidi var. Tam tamına 29 metre yüksekliğinde. Bronzdan yapılmış. Üstünde arılar var. Bu İtalya’nın asil ve köklü ailelerinden Barberini ailesinin sembolü. Kilisenin alt katında ise mezarlar var. Bu mezarlığa ölen Papa’lar gömülüyor.


Yine orta bölümde 4 köşede 4 ayrı heykel var. Biri bir Fransız artist, biri Bernini, biri de Bernini’nin öğrencisi tarafından yapılmış. Heykellerden biri İsa’nın öldükten sonra yüzünü sildikleri bir kumaş parçasını taşıyan bir kadını tasvir ediyor. Bu kumaş parçasına İsa’nın yüzünün şeklinin çıktığına inanıyorlar.
Arkada San Pietro’nun 2 Yunan, ‘ Romalı rahip tarafından taşınan bronzdan arabasının heykeli var. Bu heykelin üstünde altından melekler var. Bu San Pietro (Aziz Peter)’nun göğe çıktığı anı sembolize ediyor. Kilisenin sol tarafına geçince heykellerde ölümün farklı şekilde tasvirlerini görüyoruz. Papalar, ölü bedenleriyle değil de yaşarken gösterilmiş ve Papalar’daki farklı özellikler ana heykelin dışında altlarında başka heykellerle tasvir edilmiş. Öyle ki bunlar arasında kadınlar da var. Örneğin kum saati tutan bir iskelet zamanı sembolize ediyor. Sol taraftan yürümeye devam edince ilk kez Papa’ların ölü de gösterildiği heykeller görüyoruz ve en sonda kapısı kapalı bir mezarı gösteren heykel var ki bu en yenisi. Bu tarzdaki en büyük heykel Viyana’da bulunuyor. Özetle kilisenin sol tarafında heykel sanatının gelişimini görüyoruz.


San Pietro Katedrali’nin büyüsü sadece eserlerle bitmiyor. Tüm Hıristiyan aleminin merkezi olan bu bazilika aynı zamanda ritüelleriyle de insanı etkiliyor. Pazar ayinleri sırasında Papa’nın çıkıp balkonda konuşmasını dinlemek için binlerce insan meydana toplanıyor. Meydana yerleştirilmiş dev ekranlardan da Papa’nın konuşması naklen yayınlanıyor. Ama benim en ilgimi çeken ritüel ‘Papalık Seçimi’. Bir Papa öldüğü zaman dünya üzerindeki tüm kardinaller yeni bir Papa seçmek üzere Vatikan’da toplanır. Kardinaller ağır işlemeli kaftanları ile Michelangelo’nun eşi benzeri olmayan eserinin de bulunduğu Sistine Şapeli'ne kapanıp oylama yaparlar. Genelde kardinaller arasında Papa olmak için 4 favori aday vardır. Bunlara ‘preferiti’ denir. Çoğunluğun tercihiyle bir tanesi Papa seçilir. İlk turda bir çoğunluğa varılmazsa ikinci tur oylama yapılır ve Papa seçilene kadar bu böyle devam eder.  Vatikan Yasaları’na göre kardinaller Papa seçilebilmek için Sistine Şapeli’nde bulunmalıdırlar ve bir Papa seçilene kadar şapeli terk edemezler. Bu sırada meydanda insanların görebileceği şekilde bacadan siyah duman çıkar. Bu, Papalık seçiminin devam ettiğinin göstergesidir. Duman beyaza döndüğünde artık Hıristiyanlık aleminin yeni bir Papa’sı vardır. Bu haber balkondan Latince ‘Habemus Papam’ yani ‘Bir Papa’mız var’ şeklinde duyurulur ve yeni Papa halka kendini tanıtarak ilk ‘Urbi et Orbi’ kutsamasını yapar.


Oğul Odası (La Stanza del Figlio)’ndan da tanıdığımız Nanni Moretti’nin hem yönetip hem oynadığı son filmi ‘Habemus Papam’ tam da bunu anlatıyor. Bu film, Filmekimi’nde merakla beklediğim filmlerden biriydi. Film aynen yukarıda anlattığım ritüelle açılış yapıyor. Bence bu kısım filmin en büyüleyici kısmı. Sırf bu bölüm için bile film izlenmeye değer. Papalık seçimleri çok gizli bir şekilde yapılır. Bu yüzden bu toplantının yayınlanması yasaktır. Bu film sayesinde toplantının ve oylamanın ayrıntılarına şahit oluyoruz. Oylama sonucunda‘preferiti’ler arasından Michel Piccoli’nin canlandırdığı kardinal, Papa seçiliyor. Fakat bu göreve ve halkın önüne çıkmaya hazır değil. Kardinal sinir krizi geçirip halkın önüne çıkmaktan kaçınca konusunda bir numara olan Nanni Moretti’nin canlandırdığı psikanalist San Pietro’ya çağırılıyor ve zor şartlar altında Papa’yı tedavi etmeye çalışıyor. Çünkü Papa’ya çocukluğu veya cinsellik hakkında soru sormak yasak. Tabii ki terapiler süresince San Pietro’yu terk etmek de.


Film, konusu açısından oldukça cesur. Özellikle Katolik mezhebi Papalık mertebesini kutsal gördüğü için Papa’nın insani zaafları olabileceğini gösteren bu film, konusu açısından çarpıcı. Seçim sahnesinden sonraki bölümde film biraz yavaş ilerliyor. Hatta yer yer sıkılabiliyorsunuz fakat bütünüyle izlemeye değer. Daha çok psikolojik unsurlar barındıran bir dram niteliği taşıyor. Konusu açısından  The King’s Speech’i andırıyor. Kadrosu da oldukça kuvvetli. Özetle Roma’ya gittiğinizde San Pietro Katedrali’ni gezmenizi ve ilk fırsatta ‘Habemus Papam’ filmini izlemenizi tavsiye ederim.

2 Aralık 2011 Cuma

Aralıkta İstanbul'da Ne Yapılır?

2011 senesinin son ayına girmiş bulunuyoruz. Aralık ayının en sevdiğim özelliği yılbaşı süslemeleri. Yeni yılı karşılamaya hazırlandığımız bu günlerde mağazalar, alışveriş merkezleri ve şehrin çeşitli yerleri gelinlik kız gibi süsleniyor ve görsel bir şölene dönüşüyor. Vaktiniz oldukça bu yerleri gezmenizi öneririm. Biraz gözünüz gönlünüz açılsın. Hatta fırsat bulursanız kısa da olsa bir yurtdışı seyahati ayarlayın. Avrupa’da Christmas süslemeleri büyüleyici oluyor.
Gelelim bu ayki kültür-sanat aktivitelerine. Bu ay İstanbul’da neler yapabiliriz?


4 Aralık’ta Conrad Hotel’de Portakal Sanat ve Kültür Evi’nin organize etiği ‘Özel Koleksiyonlar Müzayedesi’ var. Meraklıysanız katılmanızı öneririm. Müzayedede Nazmi Ziya, Osman Hamdi Bey, Şevket Dağ, Hoca Ali Rıza, Felix Ziem gibi ünlü ressamların eserlerinin yanı sıra Prof. Dr. Orhan Köprülü Koleksiyonu’ndan da tarihi kitaplar satışa sunulacak.


Soda Sanat Galerisi, ünlü İngiliz fotoğrafçı Derrick Santini’nin ‘The Magpie’ adlı sergisine ev sahipliği yapıyor. Contemporary İstanbul fuarından da eserleri ve sanatçıyı hatırlarsınız. ‘I love you’ adlı eseri benim favorilerimdendi. Sanatçı, yaptığı çalışmalara ‘lenticular artworks’ ismini veriyor. Özel bir teknikle fotoğrafları ışıklı panolara yerleştiriyor ve izleyici hareket ettikçe fotoğraflar da hareket ediyormuş hissi yaratıyor. Sergi, 31 Aralık’a kadar açık kalacak. Görmenizi tavsiye ederim.


8 Aralık’ta Teşvikiye Sanat Galerisi’nde Ortadoğulu ressam Bahram Hajou’nun ‘Diyalog’ adlı resim sergisi açılıyor. Sanatçı, dışavurumcu bir anlatımla deformasyona uğramış figürlerinde izleyiciye yaşanan dramı yansıtmayı amaçlıyor. Sergi 7 Ocak’a kadar devam edecek.


Yılbaşını gülerek karşılamak isteyenlere fırsat. 16 Aralık’ta tv çekimsiz ve 19 Aralık’ta tv çekimli olacak şekilde BKM Mutfak EkibiÇok Güzel Hareketler Bunlar-Yılbaşı Özel’ gösterisi hazırlamış. Biletlerinizi şimdiden alın ve gidip bol bol gülün!


7-21 Aralık tarihleri arasında santralistanbul’da ‘Coca-Cola ile Mutluluk Yolculuğu’ adlı bir sergi gerçekleşiyor. Coca-Cola’nın 125. Yılı şerefine düzenlenen bu sergide izleyici geçmişten geleceğe bir yolculuğa çıkarılıyor. Sergide ünlü sanatçıların Coca-Cola için yaptığı eserler, Türkiye’de satışa sunulan şişelerden oluşan 170 parçalık bir koleksiyon, uzaya gönderilen ilk Coca-Cola şişesi ve Coca-Cola’nın Atlanta’daki merkezinden getirilmiş birçok parça görülebilecek.


24 Aralık’ta Borusan Müzik Evi’nde Ayhan Sicimoğlu ve ‘Latin All StarsNew Years Party gerçekleşecek. Bu konser, yılbaşını keyifli karşılamanın en iyi yollarından biri. Ayhan Sicimoğlu’nun bu gece için Rodrigo Rodriguez ve Armando Miranda gibi özel konukları da olacak. Eğlence garanti!


Türk tiyatrosunun en önemli yapıtlarından biri olan ve Yavuz Bingöl, Songül Öden, Kerem Alışık, Tuba Ünsal gibi isimleri bir araya getiren kadrosuyla ‘Keşanlı Ali Destanı’ aralık ayında da 4 gösterim yapacak. Gitmediyseniz izlemenizi öneririm.


Biraz değişiklik yapıp Christmas havasına girmek isteyenlere 22 Aralık’ta Beyoğlu Santa Maria Draperis Katolik Kilisesi’nde Noel konserine gitmelerini öneririm. Kadıköy Belediyesi Dünya Müzikleri Korosu’nun seslendireceği ve koro şefliğini Leyla Pekin’in yaptığı konser herkese açık.  

29 Kasım 2011 Salı

Portakal Sanat ve Kültür Evi’nden Özel Koleksiyonlar Müzayedesi

En eski ve köklü müzayede evlerinden biri olan Portakal Sanat ve Kültür Evi 4 Aralık Pazar günü Conrad Hotel’de bir ‘Özel Koleksiyonlar Müzayedesi’ düzenliyor. 28 Kasım Pazartesi ise bu müzayede için Portakal Sanat ve Kültür Evi’nde bir tanıtım sergisi kokteyli gerçekleştirdiler. Serginin ev sahipliğini Raffi Portakal ve sevgili Maya Portakal yaptı. Sergi kapsamında Türk resminin başyapıtlarını, Şevket Rado Koleksiyonu’ndan hat örneklerini, Sabahattin Ergi Koleksiyonu’ndan tabloları ve Prof. Dr. Orhan Köprülü Koleksiyonu’ndan tarih kitaplarını inceleme fırsatını bulduk.



Sergi açılışına müzayede katalogunu gözden geçirerek gittiğim için önceden gözüme kestirdiğim ve merakla görmeyi beklediğim eserler vardı. Nazmi Ziya’nın 1930 tarihli ‘Göksu’da Gün Başlarken’ adlı tablosu ve Sami Yetik’in natürmort çalışması ‘Mavi Vazoda Krizantemler’ sergiye damgasını vuran eserlerdi. Empresyonist bir ressam olan Nazmi Ziya’nın ‘Göksu’da Gün Başlarken’ adlı eserinde Fransız empresyonizminin, özellikle de Claude Monet eserlerinin etkileri görülüyor. Sergide, bir Şevket Dağ klasiği olan ‘interieur’ çalışmalarından ‘Ayasofya’ yine en belirgin ve çarpıcı eserlerdendi. Osman Hamdi Bey’in kızını resmettiği ‘Leyla Hanım Portresi’ ise inanılmaz hoşuma gitti. Resim sadece 9.5x8.5 cm. boyutlarında. Zaten özelliği de bu. Bu kadar küçük boyutlu Osman Hamdi eseri bulmak çok zormuş. Sergilenme şekli de çok hoşuma gitti. Eser oldukça küçük olmasına rağmen kalın siyah bir çerçeve ile duvara asılmış. Işık ise tam portrenin orta yerini aydınlatacak ve detayları yakalamanızı sağlayacak şekilde kullanılmış. Bunun dışında Felix Ziem’in ‘Haliç’i, Hoca Ali Rıza’nın muhteşem  yağlıboya peyzaj çalışması ve alt salonda sergilenen tombak şamdanlar dikkat çeken parçalardandı. Yine Şevket Rado Koleksiyonu’na ait muhteşem hat eserleri görülmeye değerdi.


Gelelim Prof. Dr. Orhan Köprülü Koleksiyonu’na. Bence bu müzayedenin en ilgi çekici yanı bu koleksiyon. Genelde müzayedelerde tablolar, antika objeler, antika mobilyalar, tombaklar, gümüşler ve çok çeşitli sanat eserleri görmeye alışığız ama kitapların da tarihi bir değeri olması ve koleksiyon parçası olma niteliği taşıyabilmesi muhteşem. Prof. Dr. Orhan Köprülü, Or. Prof. Fuat Köprülü’nün oğlu ve önemli bir tarihçi. Hem siyasi hem de akademik anlamda oldukça etkileyici bir kariyeri var. Osmanlı Tarihi profesörlüğünün yanı sıra çok sayıda araştırmaya ve Türk Tarih Kurumu bünyesinde çalışmalara imza atmış biri. Orhan Köprülü, araştırmaları sırasında Osmanlı tarihi ile ilgili kaynaklar yetersiz kaldığından özellikle İngiltere’de bulunduğu yıllarda sahaflardan ve aristokrat koleksiyonlarından aldığı çok sayıda kitaptan yararlanmış. Sergilenen kitaplar hem estetik hem de akademik açıdan büyük değer taşıyor. Koleksiyonda Batı’da yayınlanmış Türkoloji ağırlıklı eserler ve Doğu’da kaleme alınmış eşsiz yazmalar bulunuyor. Kitaplar içeriklerine göre gruplanmış halde müzayedede satışa çıkarılacak. Ayrıca koleksiyon harici erken dönem Osmanlı kıyafetlerinden oluşan bir gravür albümü sergileniyordu ki gerçekten görülmeye değer. Osmanlı Vogue’u gibiJ
Sergi, hafta boyunca Portakal Sanat ve Kültür Evi’nde gezilebilecek. İlgiliyseniz gidip görmenizi ve hatta Pazar günü gerçekleşecek müzayedeye katılmanızı şiddetle tavsiye ediyorum.

24 Kasım 2011 Perşembe

Contemporary İstanbul


Bu sene altıncısı düzenlenen ‘Contemporary İstanbul’ Lütfi Kırdar Uluslararası Kongre ve Sergi Sarayı’nda 90 çağdaş sanat galerisi ve 3 bin esere ev sahipliği yapıyor. Ana sponsor yine Akbank Private Banking ve bu seneki ortak sponsor ise Zorlu Center. Fuar 27 Kasım Pazar gününe kadar devam edecek. Eğer çağdaş sanatı seviyorsanız senenin kaçırmamanız gereken en önemli organizasyonu bu. Bu sefer fuarın düzeni biraz değişik. Daha da geniş bir alana yayılmış. Bildiğimiz önemli galeriler yine aynı yerlerinde. Aynı zamanda çok fazla da yabancı galeri var. Özellikle Orta Doğu’dan çok sayıda galeri ve sanatçı gördüm. Oldukça kuvvetli ve çarpıcı işlerle girmişler fuara. Tüm gününüzü ya da gün içinde çok fazla zamanınız yoksa en az iki gününüzü ayırmanızı öneririm. Çünkü belli bir zaman sonra yoruluyorsunuz ve boş bakmaya başlıyorsunuz. Halbuki her bir iş birbirinden değerli ve gereken ilgiyi hak ediyor. O yüzden performansınıza göre hiç birini atlamayacak şekilde gezin sergiyi. 


Geçen sene de fuarda yer alan ‘Art From Berlin’ bölümünün dışında bu sene bir de ‘Art From Armenia’ bölümü var. Ayrıca Komet’in 70. yaşı, video ve tablolarının seçkisinden oluşan ve sanatçının ilk kez sergilenen 27 eserinden oluşan ‘O Değilse Başkasıdır’-‘Esrarengiz’ başlıklı sergiyle kutlanıyor. Ayrıca her gün sanatçılar, sanat eleştirmenleri, koleksiyonerler, sanat yöneticilerinin konuşmacı olduğu paneller ve konferanslar düzenleniyor. Vaktiniz olursa bunlara da katılmanızı öneririm. Konuşmacılar arasında çok çeşitli isimler var. Örneğin Beyaz Müzayede’nin yönetim kurulu başkanı Aziz Karadeniz’den tutun Proje 4L’in sahibi koleksiyoner Can Elgiz’e, CI’ın genel koordinatörü Hasan Bülent Kahraman’dan tutun bankacı ve sanat koleksiyoneri Saruhan Doğan’a kadar. Ve tabii daha birçokları.

Neler mutlaka görülmeli?


Öncelikle gerçek bir Devrim Erbil ve Ergin İnan hayranı olduğum için size Olcay Art’ta Devrim Erbil’le özdeşleşen İstanbul tablolarını ve Arte İstanbul ve Galeri Artist standlarındaki Ergin İnan tablolarını görmenizi tavsiye ederim.


Çağla Cabaoğlu Gallery’de sergilenen Yaşam Şaşmazer heykelini ve Lolita Asil enstalasyonunu, Galerist’teki Gavin Turk ve Haluk Akakçe eserlerini, LTMH Gallery’deki Kezcan Arca Batıbeki’nin kadın figürlerini kullandığı müthiş tablolarını, Piramid Sanat’daki Bedri Baykam eserlerini ve The Empire Project’teki Mehmet Güleryüz tablolarını mutlaka inceleyin.


Galeri Selvin’de benim her zaman çok hoşuma gitmiş olan Zerrin Tekindor eserlerini görmek mümkün. Zerrin Hanım’ın tabloları hep çok renkli, resmettiği kadınları hep çok neşeli. İnsanın içini açıyor. Zerrin Tekindor daha sık sergi yapsın, daha fazla üretsin istiyorum. Ama kendisi oyunculukla da meşgul olduğu için ancak bu kadar eserini görebiliyoruz. Bu arada Selvin Hanım’ın yeni keşfi Federico Severino heykellerini görmeniz gerek. İtalyan bir sanatçı. Heykeller bronzdan yapılmış ama bronz olduklarına inanamıyorsunuz. Malzeme öyle farklı ve estetik kullanılmış ki. Uğramadan geçmeyin!


İlk CI tecrübesini yaşayan Mabeyn Gallery Alev Gözonar, Emre Tandırlı ve Huri Kiriş eserleriyle karşımıza çıkıyor. Huri’nin yine çok cüretkar ve çarpıcı bir eserini göreceksiniz. Bu arada Alev Gözonar eserleri de sanatseverler tarafından oldukça ilgi görmüşe benziyor. İlerleyen zamanlarda Mabeyn Gallery’de bir Alev Gözonar sergisi gezebileceksiniz. Meraklısına duyurulur!


Batmanlı sanatçı Ahmet Güneştekin ‘Cennet Kapısı’ adlı eseriyle geçen sene ‘Contemporary İstanbul’a damgasını vurmuştu. Eserine 2,5 milyon dolarlık bir değer biçmesi sanat çevrelerinde polemiğe neden olmuştu. Bu sene Galeri Baraz’da Ahmet Güneştekin’in yeni eserlerini görmek mümkün. Yine oldukça ilgi çekici olduklarını söyleyebilirim. Ama ‘Cennet Kapısı’nda inanılmaz detay ve emek vardı. Eserde ilahi bir etki vardı sanki. Uzun uzun incelemek istiyordunuz. Bu seneki eserler bu kadar detaya sahip değil sanki. Yine de her türlü görülmeye değer.
Galeri Merkur standında ise Seçkin Pirim, Bubi ve Adnan Çoker gibi önemli sanatçıların eserlerinden örnekler görmek mümkün.


Bunların dışında tabii ki kaçırılmaması gerekenlerden biri de Komet’in ‘O Değilse Başkasıdır’-‘Esrarengiz’ adlı sergisi. Sanatçının en son tablolarından oluşan oldukça ilgi çekici bir seriyi burada görebilirsiniz. Aynı zamanda sanatçının video enstalasyonlarını da izlemek mümkün. Eserlerinin dışında benim en çok ilgimi çeken ise Komet’in Jean-Paul Sartre ve Simone de Beauvoir’ın mezarı başındaki dua eden pozu oldu.


Yine Doğançay Müzesi fuara katılan kurumlardan. Maalesef çok fazla Burhan Doğançay eseri göremiyoruz. Daha çok müzeyi tanıtır tarzda bir stand hazırlanmıştı. Sadece arkada siyah perdelerle ayrılmış bir bölmede ışık oyunlarıyla ilginç hale getirilmeye çalışılmış birkaç enstalasyon vardı ki bence bu fuara çok daha kuvvetli Burhan Doğançay tablolarıyla girilebilirdi.

İlgimi çekenler
Sergiyi not defterim, fotoğraf makinem ve fuar katalogu eşliğinde tam teçhizatlı gezdim. Sizinle paylaştığım fotoğraflar da kendi çektiklerim. Kaliteleri biraz bozuk olabilir. Lütfen kusura bakmayın. Aydınlatma şeklinden dolayı fotoğraf çekerken ışık çok fazla yansıyordu.  


Galeri Mana’daki Mel Bochner’e ait ‘Blah, Blah, Blah’ adlı eser


Yine Galeri Mana’da Ivan Navarro’nun artık klasikleşmiş ışık enstalasyonlarından biri. Ivan Navarro, Borusan Koleksiyonu’nda da yer alan sanatçılardan biri ve ışık enstalasyonlarında kullandığı ayna ve reflekte camlar sayesinde derinlik ve sonsuzluk hissi vermesiyle ünlü.


FA Gallery’deki Kuveytli sanatçı Shurooq Amin’in ‘My Harem in Heaven’ adlı eseri


Berlinli galeri Gallery Tammen&Parter’da bulunan Ernst Volland’a ait ‘Marilyn’ ve Volker Marz heykelleri


C.A.M Gallery’de yer alan Murat Germen’e ait ‘Humanspaces’ fotoğraf serisi


Frank Pages Gallery’de bulunan Igor Oleinikov ve Maxim Wakultschik fotoğrafları


Sanatorium’daki Shen Shaomin’in ‘Usama Bin Ladin’i


WestBerlin Gallery’de Alias’a ait eski ahşap kapıların üzerine boyama eserler


Yine beğendiğim ışık enstalasyoncularından Brigitte Kowanz’ın Mario Mauroner Contemporary Art’ta yer alan ‘Addition’ adlı eseri


Hilger Modern’deki Sara Rahbar eserleri


Görüntü Sanat Galerisi’ndeki Mustafa Özbakır tabloları


Galeri İlayda’daki Cihanoğlu Barış’ ait ‘Ex Diktatör Kaddafi’ adlı tablo

Alan İstanbul’daki Murat Pulat ve Cem Şahin tabloları


Soda’da bulunan ve gerçekten bayıldığım Derick Santini’nin ‘I Love You’ adlı eseri. Esere yaklaştıkça kadın figürünün ağzı oynuyor ve size ‘I love you’ diyor. Süper!!!


Londralı Rose Issa Projects adlı galerinin sergilediği Selma Gürbüz eserleri


Galerist’teki Gavin Turk eserleri. Galerist’in standı da oldukça ilgi çekici zaten. Mutlaka gezin!


Rampa’da Vahap Avşar’a ait olan ‘Believe’ adlı eser


New Yorklu bir galeri olan Priska C.Juschka Fine Art’taki Almagul Menlibayeva eserleri. Galeri New York’lu olmasına rağmen sanatçı Kazak. Hem galeri sahibi hem de sanatçıyla tanıştım. Gerçekten çok ilgililer.


Serkan Demir eseri ‘Sübhanallah-Elhamdülillah-Allahuekber’


X-İst’teki Burhan Kum eseri ‘Haremlik’

Yine X-İst’te Canan’a ait ‘Türk Lokumu Serisi’


ArtSümer’de Onur Gülfidan eseri ‘Poppy’


Tahranlı Mohsen Gallery'deki eserler


Assar Art Gallery’deki Ahmad Morshedloo ve Babak Roshaninejad eserleri


Krampf Gallery’deki Martin C. Herbst eserleri


Elipsis’deki Isabel Munoz’a ait ‘Danza Cubana’ adlı fotoğraf


Alta Fine Arts’daki Sıtkı Kösemen fotoğrafları
Ve daha buraya sığdıramadığım bir sürü eser daha…
Önerim siz de mutlaka gidin ve gezin. Hem güncel sanat alanında neler oluyor öğrenin, hem gözünüz, gönlünüz, zihniniz açılsın.