9 Haziran 2012 Cumartesi

İstanbul'dan Madonna Rüzgarı Geçti!


Uzun zamandır heyecanla beklediğimiz Madonna konseri nihayet gerçekleşti. Tam 19 yıl sonra Türkiye’deki müzikseverlerle buluşan Madonna, muhteşem bir performans sergiledi.


Bilet fiyatları yüksek olmasına rağmen konser biletleri kısa zamanda tükenmişti. Fiyatların yüksek oluşu daha kaliteli bir izleyici kitlesi oluşturmuş. Taşkınlık yapan olmadı. Gerçi ben oturuyordum tabii. Sahne önünde ayakta duranların durumu neydi, bilemiyorum. Bence ayakta konser izlemek korkunç bir şey. Daha önceki deneyimlerimden biliyorum, ezilip kalıyorsun. Kesinlikle oturacak bir yerin olması çok daha iyi. Düşünün, konser 21.30 yerine 22.15’te başladı ve o insanlar o kadar zaman ayaktaydı. Beklemek önce hepimizi sıktı ama konser öyle bir show’la başladı ki adeta büyülendik ve tüm beklemeye değdi. Madonna, din, cinsellik, politika ve savaş temalarını konserlerinde sıkça kullanır. Bu sefer de sahnede sallanan dev bir buhurdanlık ve kilise zangoçlarının show’unu izledik. Daha sonra Madonna dev bir kutunun içinde sahneye indi. Ben o ana kadar ‘Bu sahne tek katlı mı? Hiçbir atraksiyon olmayacak mı?’ diye düşünürken ilerleyen dakikalarda aldım cevabımı. Sahnede sürekli yükselen alçalan bölmeler, dansçıların ansızın sahneden kaybolduğu boşluklar vardı. Bir ara sahneye yukarıdan bir otel odası indi. Resmen bire bir bir otel odası. Madonna burada da süper bir gösteri yaptı. Konserin ilerleyen dakikalarında havadan kurşun asker kılığında dansçılar bile indirdiler. Tabii arkadaki dev ekranda gösterilen görüntüler de şarkıları ve dansları destekliyordu.


Bu kadının 54 yaşında olduğuna inanamıyorum. Bir ara ipin üstünde yürüdü yani. Ötesi yok! Konser, 1 saat 45 dakika civarında sürdü ve tempo hiç düşmedi. Bugüne kadar izlediğim en iyi show’lardan biriydi. Bizim sanatçılar biraz izlesin de örnek alsın bence. Arkada iki tane kıytırık dansçıyla olmuyor bu iş. Kadın, belli ki tüm hayatını buna adamış. O nasıl bir vücut? Kollunu her kaldırdığında ve bacağını her salladığında kaslarını her bir detayına kadar gördük. Madonna’yı erkeksi bulanlara inat ‘Muhteşem bir fizik’ diyebiliyorum sadece.


Madonna, çoğunlukla yeni albümünden şarkılar seslendirdi. Ama herkesi coşturan, benim için de konserin favori anlarından olan ‘Like A Prayer’ şarkısını söylemesi müthiş oldu. Finale yaklaşırken kendisinden böyle şık bir hareket bekliyorduk zaten. Sonuçta yeni albümünü tanıtıyor olsa bile, Türk izleyici onu ‘Like A Virgin’, ‘Holiday’, ‘La Isla Bonita’, ‘Papa Don’t Preach’, ‘Like A Prayer’ gibi şarkılarıyla tanıyor. Zaten sonra da son bir şarkıyla sahneye veda etti.
Bu arada konser başlamadan evvel arkadaki Amerikalı ışıkçıyla bir kadının konuşmasına şahit oldum. Işıkçı, Kanadalı’ymış ve aralık ayına kadar turneden dolayı evlerine gidemeyeceklermiş. 3 uçakla gelmişler ve sahne her seferinde demonte edilip taşınıyormuş. Ayrıca ışıkçı, Madonna’yla kişisel olarak hiç tanışmamış. Ekip olarak 75 kişilermiş.

Bir de konserde beni sinir eden olay insanların konseri izlemek yerine her şeyi videoya çekme sevdaları. Hayır anlamadım ki sonradan videodan izleyeceksen konsere ne geliyorsun? Zaten konser DVD’si daha sonra satışa sunuluyor. Al, evde izle. Andan keyif almayı öğrenmemiz lazım.


Bu arada show’u ‘Cirque de Soleil’ciler hazırlamış. Belliydi zaten. Gerçekten konserlikten çıkıp bir gösteri haline gelmiş olay. Sahnede dansçıların arasında Madonna’nın Guy Richie’den olma oğlu Rocco’yu da izleme fırsatı bulduk. Eee, anne yetenekli, baba yetenekli. Çocuğun da böyle çıkacağı belli. Gerçi Madonna’nın oğlu olmak da zor yani. Annenin önüne geçmek mümkün değil. Konserin sponsoru Doritos’tu. Sponsorluğa bu kadar sıkı para harcadıklarına göre bir de bunun geri dönüşünü düşünün. Bu arada Turktelekom Arena Stadı’nı da çok beğendiğimi belirteyim. Ben Fenerbahçeli olduğum için ilk kez Galatasaray stadına gittim. Valla Milan’ın stadı gibi olmuş. Tebrikler!
Bir daha ne zaman Madonna’yı izleme şansı buluruz bilmiyorum. Ama muhteşem bir deneyimdi diyebilirim. Biliyorsunuz Madonna bizden sonra tüm Avrupa’yı gezecek. Konseri kaçırdıysanız ve Avrupa ülkelerine yolunuz düşerse belki Madonna’yı izleme fırsatı yakalayabilirsiniz.

2 Haziran 2012 Cumartesi

Haziran Ayında İstanbul'da Ne Yapılır?

Haziran ayının gelmesiyle yaz mevsimi resmi olarak başladı. Şimdi tatil zamanı! Tabii ki birçoğumuz çalışmaya devam ediyor. Bence tatile gidemeyenler de çok üzülmesin çünkü İstanbul trafiksiz çok daha harika bir şehir. Ayrıca bu şehirde yazın yapacak o kadar çok aktivite var ki. Gelin bu ay neler yapabileceğimize birlikte bakalım:


-  Uzun süredir müzikseverler olarak dört gözle beklediğimiz bir konserle başlamak istiyorum. 7 Haziran’da İstanbul Türk Telekom Arena’da efsanevi şarkıcı Madonna, 2012 Dünya Turnesi kapsamında bir konser verecek. Sanatçı, tam 19 yıl sonra Türkiye’deki hayranlarıyla buluşacak. Benim öyle hiçbir ünlüye aşırı bir hayranlığım yoktur ama Madonna çok beğendiğim ve takip ettiğim bir sanatçı. Müziğinin yanı sıra aynı zamanda benim için gerçek bir moda ikonu. Bir daha kendisini görmek nasip olur mu bilmem. O yüzden ayağımıza kadar gelmişken bu muhteşem şovu izlemekte yarar var diye düşünüyorum.


-Yine konserlerden gidelim. Turkcell Kuruçeşme Arena’da her zamanki gibi muhteşem konserler gerçekleşecek.  4 Haziran’da Macy Gray ve 26 Haziran’da da Tom Jones konserleri var. 27 Haziran’da ise Küçükçiftlik Parkı’nda Zaz konseri gerçekleşecek. Zaz, bildiğiniz üzere ülkemizde ‘Je Veux’ adlı parçasıyla ünlenmişti. Geçen sene İstanbul’a ilk kez gelen Zaz’ın konser biletleri kısa sürede tükenmiş ve şarkıcı büyük övgüler almıştı. Geçen sene izleme fırsatı bulamadıysanız Edith Piaf’ı anımsatan bu muhteşem sesi dinlemenizi tavsiye ederim.


-Sergilere dönersek, bildiğiniz üzere galeriler yaz aylarında şehrin boş olacağı düşüncesiyle çok önemli sergiler gerçekleştirmezler ve sezon arası verirler. Bu bakımdan çoğunlukla haziran ayında karma sergilerle karşılaşıyoruz. Mabeyn Gallery, gelecek senenin bir ön izlemesi niteliğinde galerinin sanatçılarından oluşan bir karma sergi düzenliyor. ‘Taslak’ adlı bu sergide, Huri Kiriş, Murat Tosyalı, Coşkun Sami, Alev Gözonar, Pınar Yeşilada, Emre Tandırlı, Alper Bıçaklıoğlu ve İsmet Değirmenci’nin yeni işlerinden örnekler görebileceksiniz. 5 Haziran’da açılacak sergi 30 Haziran’a kadar devam ediyor.


-Galeri İlayda’da yine karma bir sergi gözümüze çarpıyor. ‘Cut & Paste’ adlı kolaj sergisi 8 Haziran tarihinde açılıyor. Grup sergisi olmasının yanı sıra, farklı dönemlerden ve disiplinlerden gelen sanatçıların kolaj sanatı üzerine yorumlarını birleştiren sergi ağustos ayının sonuna kadar izlenebilecek. Galeri Selvin’de ise bu ay oldukça ilginç bir sergi var. ‘Ruth Benice ile Nyon Proselen desenlerini keşfetmek’ adlı sergi, özenle seçilmiş, parlaklıkları ve özele motifleriyle ünlü Nyon porselen örneklerini bir araya getiriyor. 6 Haziran’da açılan sergi 30 Haziran tarihine kadar gezilebilir.


-Vestel ana sponsorluğundaki ‘The Great Masters’ sergisi 1 Haziran’da açıldı. Leonardo, Michelangelo ve Raphael’in bilim ve sanatta bıraktığı izleri gözler önüne seren sergi aynı zamanda interaktif olmasıyla da ilgi çekiyor. Bu arada sakın şaşırıp da ‘L’ultima Cena (The Last Supper)’ tablosunu göreceğinizi sanmayın. Sergide orijinal bir eser yok. Rönesans dönemi İtalyan sanatı hakkında bilgi sahibi olmak istiyorsanız eğitici bir sergi olduğunu söyleyebilirim. Fakat tüm bu örneklerin orijinallerini gördüyseniz sergi bu anlamda yetersiz kalıyor. Sergi, Tophane-i Amire Kültür ve Sanat Merkezi’nde 31 Temmuz’a kadar gezilebilir.  


-Bu arada eğer gezmediyseniz Galerist Tepebaşı’nda Erwin Wurm’ın ‘Blow Up’ adlı sergisini 23 Haziran’a kadar görebilirsiniz. Küratörlüğünü Jerome Sans’ın yaptığı sergi Wurm’ın en önemli serilerinden örnekler sunuyor. Olcay Art Galeri’de ise Navid Azimi Sajadi sergisini 12 Haziran’a kadar izleyebilirsiniz.


-Kaçırılmaması gereken bir diğer konser ise 30 Haziran’da Küçükçiftlik  Parkı’nda gerçekleşecek Pitbull konseri. Olmeca sponsorluğunda, İstanbul’da konser vermeye hazırlanan Pitbull, ‘Give Me Everything Tonight’, ‘International Love’, ‘Let It Rain Over Me’, ‘On the Floor’ gibi parçalarıyla tüm sene boyunca dünya listelerini altüst etmiş ve dans müziğinin devi haline gelmişti. Eğer dans müziğinden hoşlanıyorsanız bu muhteşem geceye mutlaka katılın derim.


-IKSV’nin düzenlediği, bu yıl 40. yaşını kutlayan İstanbul Müzik Festivali, 29 Haziran’a kadar sürecek ve 40. yılı şerefine 750’den fazla Türk ve yabancı sanatçıyı klasik müzik severlerle buluşturacak. Festival kapsamında öne çıkan konserler ise şöyle: 16 Haziran’da Lütfi Kırdar’da sahne alacak Deutsches Symphonie Orchester Berlin (ki piyanoda Paris’te yaşayan ünlü sanatçımız Hüseyin Sermet’i izleyeceğiz),  20 Haziran’da Aya İrini’de gerçekleşecek İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası ve Daniel Müller-Schott’tan Don Kişot konseri, 23 Haziran’da Haliç Kongre Merkezi’nde düzenlenecek Fazıl Say’dan Bir Dünya Prömiyeri konseri( Fazıl Say, bu konserde ‘Mezapotamya’ adlı 2. Senfonisini müzikseverlere sunacak) ve 22 Haziran’da ise ünlü Fransız piyanist Helene Girmaud’nun Aya İrini’de gerçekleşecek konseri.


-Fransa’da genç kuşak çağdaş sanatının önemli isimlerinden Ayline Olukman ilk kişisel sergisiyle Alan İstanbul’da! 6 Haziran’da açılan ‘The Suspended Moments’ adlı sergide Olukman, Fransız pop kültür ikonlarını kendi seyahatlerindeki yol hikayeleriyle birleştiriyor. Fransa basınının ‘Bayan Warhol’ olarak adlandırdığı Olukman’ın sergisini kaçırmayın!


-Soda Sanat Galerisi, 20 Haziran’da Amerikalı cam sanatçısı Jeffrey R. Sarmiento’nun ‘Books and Buildings’ adlı sergisini açıyor. Sergideki büyük ebatlı eserler, kentsel mimariden esinlenilerek yapılmış. Sanatçının eserleri Collect fuarında Saatchi Gallery tarafından sergilenmiştir. Ayrıca bazı işleri Amerika ve İngiltere’de çeşitli müzelerde sergilenmektedir. Bu sergiyi gezmenizi tavsiye ederim. Ayrıca X-Ist galeride Erkut Terliksiz’in ‘Nothing Personal’ adlı sergisi 23 Haziran’a kadar izlenebilir.


-Fransa’nın en ünlü sanatçılarından Dany Brillant, 11 Haziran’da Harbiye Cemil Topuzlu Açıkhava Tiyatrosu’nda müzikseverlerle buluşuyor. ‘Hier Encore’ ve ‘Quand Je Vois Tes Yeux’ gibi kültleşmiş şarkılarla tanınan sanatçı, 2011 yılında çıkardığı ‘Best of Dany Brillant’ albümüyle oldukça ses getirmişti. Dany Brillant hayranlarındansanız bu konser kaçmaz!


-Son olarak 26 Haziran’da Küçükçiftlik Parkı’nda pop dünyasının yeni starlarından Jessie J’in konseri var. İngiliz müzik dünyasının en genç pop idolü haline gelen Jessie J, ‘Price Tag’ adlı şarkısıyla Amerika, Fransa ve İngiltere listelerine 1. sıradan girdi ve 2011 yılına damgasını vurdu. R&B, hip hop ve pop sound’larını birleştiren şarkıcı post-modern kıyafetleriyle de dikkat çekmeyi başardı. Türkiye’ye ilk defa gelecek Jessie J’in konserine mutlaka gidin!

1 Mayıs 2012 Salı

Mayıs Ayında İstanbul'da Ne Yapılır?

Havalar iyice ısındı. Nihayet güneşli günlere uyanıyoruz. Enerjimiz yerinde. Hepimiz kendimizi sokağa atıyoruz. İşten arta kalan vaktimizi gezmeye harcamak istiyoruz. Trafikten de anlaşılacağı üzere özellikle sahil kıyısındaki semtlerdeki cafe’ler, restaurant’lar oldukça popüler. E haklısınız, yaz geldi. Ama tabii ki de kültür-sanat aktivitelerimizi unutmuyoruz. Hayat, her zaman sanatla daha dolu ve daha güzel. Bakalım mayıs ayında yapabileceğimiz neler var:


-İstanbul Modern’de 23 Mayıs’ta Türk çağdaş sanatımızın efsane isimlerinden Burhan Doğançay’ın retrospektif sergisi açılıyor. Küratörlüğünü Levent Çalıkoğlu’nun yaptığı ‘Kent Duvarlarının Yarım Yüzyılı’ sergisi, sanatçının 50 yıllık kariyerini özetler nitelikte olacak. Duvarlar aracılığıyla çağdaş kent kültürünün toplumsal, kültürel ve politik dönüşümünü araştıran Doğançay’ın dünyanın farklı yerlerinde sergilenen eserleri bir araya gelecek.  Münih merkezli yayınevi Prestel tarafından bu sergi için bir de katalog basılacak ve kitap, tüm dünya çapında satışa sunulacak. Mutlaka bu sergiyi gezmenizi tavsiye ederim.


-Mabeyn Gallery’de bu sefer de ünlü bir isim karşımıza çıkıyor. Ertuğrul Ateş’in ‘Kaf Dağı’ sergisi 3 Mayıs’ta sanatseverlerle buluşuyor. Kaf Dağı ve Zümrüd-ü Anka efsanesinin her bir detayını tuvallere yansıtan Ateş, sizi adeta efsanenin sırlarında kaybolmaya ve kendi içinizde bir yolculuğa davet ediyor. Bu muhteşem deneyimi sakın kaçırmayın!


-Kadıköy Belediyesi Süreyya Operası’nda, Opera Haftası etkinlikleri kapsamında mayıs ayı boyunca Fransa’dan Esintiler, Faure Requiem, MSÜ/İST Konservatuarı Opera Gösterisi ve Pera’da Opera Müzikli Anlatım adlı gösterimler yer alacak. Opera meraklısıysanız bunlardan birine gitmenizi öneririm. Yine bale seviyorsanız 19-25-30 Mayıs tarihlerinde Hürrem Sultan Balesi’nin gösterimleri olacak.


-Soda Gallery, Finlandiyalı sanatçı Silja Puranen’i konuk ediyor. ‘Circus Princess’ başlıklı sergi, sanatçının son dönem eserlerini bir sirk ve ‘freak show’ konsepti altında topluyor. Halıların üzerine dokunmuş bu birbirinden ilginç eserleri kesinlikle görmelisiniz.


-Olcay Sanat Galerisi’nde 3 Mayıs’ta Ayşe Özen’in ‘Affet Beni Afro@dit’ adlı sergisi açılıyor. Sanatçı, eserlerinde günümüz görsel kültürünü çevreleyen imaj hegemonyasını, tüketimi ve yozlaşmış klişeleri mizahi bir yolla eleştiriyor. 


-Diğer sergilere bakarsak: Rampa’daki Nevin Aladağ sergisi 26 Mayıs’a kadar izlenebilir. Teşvikiye Sanat Galerisi’nde ise Ali Özhan Güneş’in ilginç sergisi ‘Watch Me More/Daha Fazla İzle Beni’ 10 Mayıs’ta sanatseverlerle buluşuyor. Yine 1 Mayıs’ta açılan Barış Kara’nın ‘Unutamadığım Şeyler Var’ adlı sergisi Nişantaşı’ndaki Galeri Eksen’de izlenebilir. İlayda Sanat Galerisi’nde Barış Cihanoğlu’nun ‘Feromon Etkisi’ isimli sergisi yer alacak. Son olarak da Galeri Selvin’de 9 Mayıs’tan itibaren Nejdet Vergili’nin ‘Uzak Ufuklar’ adını verdiği resim sergisini gezebilirsiniz.


-Şimdi size bütün bu standart sergilerin dışında, çok farklı bir sergiye gitmenizi önereceğim. Bu sergi, benim de gönüllü elçilerinden olduğum ÇEKÜL Vakfı’nın, senelerdir süregelen doğal ve kültürel değerleri korumak adına verdiği mücadelede onlara afiş tasarımlarıyla destek veren sanatçıların çalışmalarından oluşan bir sergi.  2 Mayıs günü White Mill Cihangir’de açılan sergi, 10 Haziran’a kadar gezilebilir. Nasıl olsa yolunuz Cihangir’e düşer. Bence kültürel miras konusunda çok değerli çalışmalarda bulunan ve oldukça köklü olan bu vakfın tarihini daha iyi anlamak adına bu sergiyi gezin. White Mill’e gitmişken bir de drink alın tabiiJ


-Gelelim biraz sahne sanatlarına! 40. kuruluş yıldönümünü kutlayan İKSV tarafından düzenlenen 18. İstanbul Tiyatro Festivali 10 Mayıs’ta başlıyor. Festival kapsamında Kutluğ Ataman, ‘Sılsel adını verdiği özel bir performans sergileyecek. Tiyatro oyunlarının yanı sıra birçok sanatçı atölyeleri ve seminerler de düzenlenecek. Ayrıca 2012 Türkiye’de Çin Kültür Yılı kapsamında Tiyatro Festivali’nde yer alacak etkinlikler de 5 Mayıs’ta başlayacak. Tiyatroya meraklıysanız programı takip edin. Biletlerinizi Biletix’ten alabilirsiniz.


- Müzik konusunda bazılarımızın sofistike zevkleri vardır. Mesela bazılarımız Lounge FM dinler. İşte Lounge FM tarafından düzenlenen Chill-Out Festival de tam bu kadroya göre. 20 Mayıs’ta Kemer Golf & Country Club’da yedincisi gerçekleşecek olan Chill-Out Festival’de yer alacak gruplar ise şöyle: Baaba Maal, Quantic & Alice Russell with the Combo Barbaro, Jazzanova, The Cuban Brothers, Mao Mak, Stealing Sheep ve Montefiori Cocktail feat. Amber Topaz. Meraklısına duyurulur.


-İş Sanat’ta ise mayıs ayında göze çarpan 2 önemli etkinlik var. İlki, 18 Mayıs’ta gerçekleşecek Angelika Kirchschlager & Gautier Capuçon & Helmut Deutsch konseri. Bu birbirinden önemli üç isim İş Sanat’ta gerçekleşen klasik konserler serisi için bir araya geliyor. Özellikle Avusturyalı mezzo-soprano Angelika Kirchschlager, ‘Sophie’s Choice’ ve ‘The Rape of Lucretia’ gibi operalardaki rolleriyle tanınıyor. Bu müzik ziyafetini kaçırmayın derim. Diğer etkinlik ise Flamenko’nun prensleri olarak anılan ‘Los Vivancos’ grubunun yeni gösterisi Aeternum.  25 Mayıs’ta gerçekleşecek ve uzun süre akıllarda kalacağa benzeyen bu gösteriye ilgi büyük. Biletlerinizi şimdiden alın.


- Ve son olarak da Babylon’culara iyi bir haber. 26 Mayıs Cumartesi günü Babylon, Parkorman’a taşınıyor ve Babylon Soundgarden Festivali’yle müzikseverlerle buluşuyor. Festivalde sahne alacak gruplar, The Parov Stelar Band, Oi Va Voi, Caravan Palace ve Büyük Ev Ablukada. Eğlenceli olacağa benziyorJ

11 Nisan 2012 Çarşamba

Hunt Slonem-Tüy Oyunları Bölüm II

Elinden düşürmediği Budist tespihiyle bir yandan içinden mantralar tekrar ederken bir yandan da galeriyi hayran hayran geziyor. Eskiye, egzotik olan her şeye hayran Hunt Slonem. Mabeyn Gallery de tam ona göre aslında. Sergisini, eskiyle moderni birleştiren bu mekanda açtığı için çok isabetli bir karar verdiğini düşünüyor. İstanbul’a ilk defa geliyor Hunt fakat New York’tan bir sürü tanıdığı İstanbullu arkadaşı var. Hepsini açılışında görmek istiyor. Biz de her birini tek tek arayıp Mabeyn Gallery’deki sergisinin açılışına davet ediyoruz.  


Peki kimdir bu Hunt Slonem?
1951 Maine doğumlu sanatçı New York’ta yaşıyor. Şu an New York’taki Malborough Gallery tarafından temsil ediliyor. 30 yıllık kariyeri boyunca dünyanın birçok yerinde 150’den fazla sergi açmış. Slonem’in eserleri aynı zamanda 80’i aşkın müzenin koleksiyonunda yer alıyor. Bu müzeler arasında dünyaca ünlü Guggenheim, Metropolitan, Smithsonian gibi müzeler de bulunuyor. Babasının askeri kariyeri dolayısıyla çocukluğunda çok fazla seyahat eden Slonem, daha sonra resim va sanat üzerine odaklanıyor ve Louisiana Tulane Üniversitesi’nden Resim ve Sanat Tarihi bölümünden mezun oluyor. Dönemin ünlü New Yorklu sanatçılarıyla çalışma imkanı bulan Slonem, New York’a gitmesi için teşvik ediliyor. Tabii ki New York’ta hayatta kalmak kolay değil. Aldığı burslar sayesinde New York’ta kalmayı başarıyor. Jackson Pollock’ı öldüren araba kazasında hayatta kalan kadın, Ruth Kligman tesadüfler eseri Hunt’a Harold Reed Galerisi’ndeki ilk sergisini açmasına yardımcı oluyor. Hunt, zamanla daha fazla insan tanıyor. O zamanlar, Studio 54 zamanları. New York’un New York olduğu söylenen zamanlar. Truman Capote, Lisa Minelli ve Andy Warhol gibi isimlerle takılıyor.


Kendisi sanatının çok fazla kategorize edilmesinden hoşlanmasa bile onun için neo-ekspresyonist diyebiliriz.  Yeteneği büyükbabasından miras. Büyükbabası da hobi olarak resim yaparmış. Hunt, eline fırça almadığı bir gün bile olmadığını ve bu işten başka bir iş yapmayı hayal bile edemediğini vurguluyor. New York 34. Cadde’de devasa bir stüdyosu var. Tam 15.000m^2’lik alana yayılmış bu stüdyonun girişinde sizi tavşan tablolarıyla bezeli bir duvar karşılıyor. Tavşan figürü, onun belirgin figürlerinden biri. Çünkü Çin Takvimi’ne göre tavşan burcu olduğunu öğreniyor. O tarihten itibaren de (bu 1980’lerin başına denk geliyor) sürekli tavşanları tekrarlıyor. Ama esas papağanlarıyla meşhur. Stüdyosunda 50’den fazla papağan ve tropik kuşuyla birlikte yaşıyor. Türkçe’de ayrımını bile bilmediğimiz papağan türlerini besliyor ve resmediyor. Resimlerin üstüne daha yağlıboya kurumadan fırçanın tersiyle çentikler atıyor. İşte bunlar da papağanların kafeslerini sembolize ediyor. Bir de kelebek figürünü kullanıyor. Hunt’ın sürekli aynı figürleri tekrar etmesi bir tür ruhsal meditasyon. ‘Mantralar tekrar edildiği için kutsaldır’ diye bir felsefesi var. Tahmin edersiniz ki birçok kez Hindistan’daki Aşram’lara ziyaretlerde bulunmuş. Budizm’e meraklı. Aslında çok enteresan bir hikayesi de var. Medyumuna yaptığı ziyaretlerinde birçok kez Abraham Lincoln’ün ruhunun onunla konuştuğuna inanıyor. Hatta bir seferinde ona güvercinleri resmetmesini tavsiye etmiş. Bu bakımdan,  eserleri arasında birçok Abraham Lincoln portresi de var.


Hunt Slonem, New York’tan sıkıldığı zamanlarda Louisiana’daki malikanelerine gidiyor (Anlayacağınız üzere sadece bir tane yok). Hatta Hunt Slonem’in malikanelerinin dekorasyonunu  konu alan bir kitap bile var. Kitabı görmelisiniz. Kendi eserlerinin altın varaklı antika çerçevelerle sergilendiği, rengarek duvarlar ve antikalarla bezeli, onlarca odası olan malikaneler... Gerçekten muhteşemler. Malikanelerinin film stüdyosu olarak kullanılmasına da izin veriyor. Evlerinde birçok bildiğimiz film çevrilmiş. Bu arada Hunt, antikaya çok meraklı. 19. Yüzyıl Fransız porselenleri ve vazoları, renkli el üfleme cam vazolar, gotik sandalyeler topluyor.


Gelelim Hunt Slonem’in İstanbul Macerasına…
Hunt, sergisinin açılışında bulunmak üzere İstanbul’a bir hafta önceden geldi. Tabii bir taraftan sergiyi asma işleriyle uğraştığımız için (bu arada daha önce belirtmedim sanırım ama serginin görsel küratörlüğü ve sanat direktörlüğünü ben üstendim J ) Hunt’ı kime paslasak diye de düşünmüyor değildik. Büyük şans ki daha önceden belirttiğim gibi Hunt’ın New York’tan tanıdığı bir sürü İstanbullu arkadaşı var. Hepsi teker teker akşam yemeğine davet etti kendisini. Özellikle Biricik Suden’le çok yakınlar.  O da çok ilgilendi Hunt’la sağolsun. Zaten galeride bir Hunt Slonem sergisi açılmasına ön ayak olan o oldu.


İstanbul’a ilk kez gelen birinin görmesi gereken yerleri gezdirdik tabii kendisine. İstanbul Modern, Ayasofya, Topkapı Sarayı, Yerebatan Sarnıcı, Kapalıçarşı vs. En çok Yerebatan Sarnıcı’nı sevdi. Sanırım ona mistik geldi. Cebindeki tüm bozuk paraları dilek dilemek için kullanmış olabilir. Ertesi günü alış-veriş yapmak ister diye ayırmıştık. Antika delisi olduğu için elbette antikalara bakmak istedi. Antik A.Ş.’den tutun da Çukurcuma’daki antikacılara kadar hepsini gezdi. Fakat pahalı buldu. Amerika’da daha ucuza bulabiliyormuş. Mükemmel olması şart değil, ben tamir ettiririm dediğine göre bir pazarı konsepti ona daha çok uyacaktı.


Her neyse o akşam galeride bir koleksiyonerler yemeği verildi. Mustafa Taviloğlu’lu, Olgaç Artam’lı, bol sanat sohbetli keyifli bir gece geçirdik. Yemekler ve sofra düzeni, Yemekhane adlı catering firması tarafından yapıldı. Gerçekten çok başarılıydılar. Hakan Bey’e tekrar teşekkürler! Bu arada Hunt kadar diet cola içen birini daha görmedim. Bardakla değil, bildiğin litrelik şişeden dikerek su içer gibi non-stop cola içiyor adam. Hayır alkol kullanmazsın, kolanın light’ını içersin de bu kilo nereden dememek için zor tuttum kendimi.


Ertesi sabah basın toplantısı vardı. Hunt, keyifli bir brunch eşliğinde önemli yayınların kültür-sanat yazarlarının sorularını yanıtladı. Birçok gazete, dergi ve internet sitesi sanatçıya ve sergiye yer verdi. O gün, Ender Mermerci’nin evinde devam etti. Müthiş misafirperverliğiyle Hunt’ı ve bizleri ağırlayan Ender Hanım adeta ülkemizi temsil eden bir elçi gibiydi. Oldukça geniş bir antika ve resim koleksiyonu olan Ender Hanım yalısını orijinali gibi korumuş. Eskiye ve tarihe meraklı olduğu için Hunt, tabii ki hayran kaldı. Bizlere açtığı o zengin sofrası ve keyifli sohbeti için kendisine teşekkür ederizJ


Açılış gününden bir gece önce Hunt, ünlü mimar Antony Todd’da yemekteydi. Ama ben orada bulunmadığım için size geceyi aktaramıyorum. Gelelim açılış gününe: Açılışımız çok güzel oldu. Galerinin duvarlarını sergi için rengarenk yapmıştık. Resimler de renkli zaten. E, bir de Hunt’ın her renkten çizgili ceketi de eklenince tam bir bahar sergisi oldu. Herkesin gözü gönlü açıldı. Galeriyi gezen sanatseverlerden olumlu puan aldık. Başarılı bir gece geçirdikten sonra Hunt’ı ertesi sabah ülkesine uğurladık.


Bu arada bu muhteşem sergiyi 27 Nisan’a kadar Mabeyn Gallery’de gezebilirsiniz. Ben, New Yorklu bu kadar ünlü bir ressam ayağınıza kadar gelmişken kaçırmamanızı tavsiye ederim!

1 Nisan 2012 Pazar

Nisan Ayında İstanbul'da Ne Yapılır?

Bahar mevsimi iyice kendini göstermeye başladı. Uzunca bir kıştan sonra artık sabahları nihayet güneşli, cıvıl cıvıl günlere uyanıyoruz. Akşamları da hava geç kararıyor. Enerjimiz yerinde, böylece bolca sosyalleşebilirizJ Bu güzel günleri kültür-sanat aktiviteleriyle değerlendirmek isteyenlere işte birkaç tavsiye:


Öncelikle 6 Nisan’da gösterime girecek olan yeni Ferzan Özpetek filmi ‘Magnifica Presenza (Şahane Misafir)’yı izlemenizi tavsiye ederim. Ben bir Ferzan Özpetek hayranı olarak filmi dört gözle bekliyorum. Geçen haftalarda ‘The Whiskey Festival’ kapsamında Ferzan Özpetek konuk edildi. Yeni filmin de fragmanı gösterildi. Maalesef filmin alt yazıları yetişmediği için ön gösterimi yapılamadı. Gerçi ben İtalyanca’sına da razıydım amaJ Fragmandan anlaşılacağı üzere Özpetek yine çok ilginç karakterler yaratmış. Ayrıca film müziği olarak yine bir Sezen Aksu bestesi seçmiş. Parça o kadar başarılı ki İtalya’da ‘en çok dinlenenler listesi’nde ilk sıraya oturmuş bile. Ayrıca filmin tek Türk oyuncusu Cem Yılmaz. Filmin konusu şu şekilde ortaya çıkmış: Ferzan Özpetek bir arkadaşıyla sohbet ederken arkadaşı etrafında bazı var olmayan  karakterler gördüğünü söylemiş. Delirdi mi bu adam diye düşünürken bu hikayeden çok ilginç bir film çıktı diyor, Özpetek. Mutlaka izleyin!


Mabeyn Gallery’de 5 Nisan’da Amerikalı ünlü sanatçı Hunt Slonem’in sergisi açılıyor. Hunt Slonem, ilk kez bir kişisel sergi için Türkiye’ye geliyor. Slonem’in işleri bugün 100’den fazla müzede sergileniyor. Bunların arasında Metropolitan, Smithsonian, Guggenheim gibi dünyaca ünlü müzeler de bulunuyor. Slonem’in kendine özgü bir tarzı var. Daha çok birlikte yaşadığı papağanları, tavşanları ve değişik kuş cinslerini resmediyor. Sanat direktörlüğünü bizzat benim yaptığım, Mabeyn Gallery’de renkli duvarlar ve altın varaklı çerçeveler eşliğinde sunduğumuz bu sergiyi gezmenizi tavsiye ederim. Sizi yaza hazırlayacak, emin olun!


5 Nisan’da Chalabi Art Gallery’de sevgili Sezin Aksoy’un kişisel sergisi açılıyor. 6 Nisan’dan itibaren ise Arter’de, Başak Doğa Temür’ün küratörlüğünü yaptığı Nevin Aladağ’ın ‘Sahne’ adlı sergisini izleyebilirsiniz. Yine 5 Nisan’da Alan İstanbul’da bir ‘Contemporary Street Art’ sergisi açılıyor. Yerli ve yabancı 10 sanatçının katılımıyla düzenlenen kolektif sergi, çağdaş sokak sanatını yorumlayacak.


TIM Show Center, nisan ayında İspanya’nın ünlü flamenko ustası Maria Carrasco ve grubunu konuk ediyor. Grup, Prosper Merimee’nin klasik eseri Carmen’i özgün bir koreografi eşliğinde sanatseverlerle buluşturuyor. Daha önce ‘Carmen’ izlediyseniz de izlemediyseniz de gitmenizi öneririm.


14 Nisan’da Kadıköy Süreyya Operası Sahnesi’nde ‘Ariadne Naxos’ta’ adlı eserin prömiyeri yapılacak. Viyana’nın en zengin adamının evinde düzenlenen ve birbirine rakip iki farklı grubun birer tiyatro eseri sahnelediği geceyi konu alan eser, tek perdelik bir opera. Opera sevenlere duyurulur!


Dünyanın sayılı maket, diorama ve savaş malzemeleri koleksiyonerlerinden Nejat Çuhadaroğlu, 12 Nisan’da Yıldız Sarayı’nda ‘Yaşayan ve Savaşan Osmanlı’ konulu bir sergi açıyor. Sergide, Çuhadaroğlu tarafından tasarlanan maketler de yer alacak. Birinci Dünya Savaşı, İstanbul’un Fethi, Kurtuluş Savaşı gibi önemli tarihi olayların canlandırılacağı sergide asker giysileri, madalyonlar ve silahlar gibi askeri objeler de sergilenecek.


31. İstanbul Film Festivali başladı! IKSV’nin organize ettiği festival kapsamında 31 Mart-15 Nisan tarihleri arasında 200’ün üzerinde film gösteriminin yanı sıra ünlü konukların katılacağı söyleşiler ve atölye çalışmaları yer alacak. Filmleri, Beyoğlu Atlas, Fitaş, Pera Müzesi, City’s sinemaları ve Kadıköy Rexx’te izeyebilirsiniz.


24 Nisan’da Borusan Müzik Evi, usta müzisyen Erkan Oğur’u müzikseverlerle buluşturuyor. Oğur’un konuk sanatçı olarak katılacağı bu dinletide genç kuşağın gelecek vadeden temsilcilerinden Erdem Şimşek sahne alacak. İlk bölümde kendi bestelerine yer verecek olan Şimşek ikinci bölümde ise Oğur’un katılımıyla birlikte dinleyicileri doğaçlama bir yolculuğa çıkaracak.


Tophane Art Walk etkinlikleri kapsamında 8 Nisan Pazar günü ‘Open Sunday’ ilan edilmiş ve Tophane’de bulunan birçok galeri o gün kapılarını saat 18.00’a dek açık tutuyor. Gezebileceğiniz galeriler ise şöyle: Galeri Nev, NON, Pi Artworks Galatasaray, CDA Projects, Galeri Zilberman, Pg Art Gallery, Pi Artworks Tophane, Daire, Elipsis Gallery, Galeri Mana, Galeri Apel, Edisyon, artSümer, Hayaka Artı, mars.


Ve son olarak, İş Sanat’ta 13 Nisan’da Buika, en iyi şarkılarını topladığı ‘En Mi Piel’ adlı best of albümündeki parçalarla dinleyicilerin huzuruna çıkıyor. Geleneksel copla şarkılarını flamenko, caz ve rumba ritimleriyle birleştiren sanatçının albümleri en çok satanlar listesine girmeye hak kazanmış. Eleştirmenlerin ve dinleyicilerin olumlu notlarını alan Buika’yı Pedro Almodovar’ın son filmi ‘La Piel Que Habito’da küçük bir rol alarak seslendirdiği şarkısından da tanıyoruz. Ruhunuza dokunacak aşk şarkıları dinlemek istiyorsanız Buika’nın performansını kaçırmayın derim.

1 Mart 2012 Perşembe

Mart Ayında İstanbul'da Ne Yapılır?


Mart ayı geldi. Oley!!! Şu son kış günlerini de atlatalım, sonrası bahar. Ben güneşli havalarda hep daha enerjik ve mutlu olurum. Eminim birçoğunuz da öyle. Hepinize bol aktiviteli, eğlenceli bir mart ayı diliyorum. Bu ay İstanbul’da ne gibi kültürel aktiviteler yapabiliriz, hep birlikte bakalım:


      1 Mart’ta Soda Galeri’de İngiliz heykel sanatçısı Andrew Barton’un ‘Final Frontier’ adlı sergisi açılıyor.  Bu sergi, Barton’un İstanbul’daki ilk solo sergisi. Sergide yer alan eserlerin konusu daha çok uzay ve din. Sanatçının, ‘MASA : Muslim Auronautics and Space Administration’ adını verdiği bir serisi var. Heykel sevenlerdenseniz bu birbirinden ilginç işleri görün derim.


       2 Mart’tan itibaren Rampa’da Ebru Özseçen’in ‘Gerçek Aşk Gönül Eşi / True Love Soul Mate’ adlı sergisini ve 7 Mart’tan itibaren de İlayda Sanat Galerisi’nde bir grup sergisi olan ‘Tema-s-sız/ Themeless Contactless’ adlı sergiyi izleyebilirsiniz.


       3 Mart ‘ta Tim Show Center Maslak’ta 40 kişilik yaylı çalgılar orkestrası eşliğinde ‘İncesaz Konseri ‘ düzenlenecek. Solistler Dilek Türkan ve Bora Ebeoğlu’nun seslendireceği şarkıdan tangoya, operetten türküye kadar birçok unutulmaz eser dansçılar eşliğinde muhteşem bir koreografiyle sahneye konulacak. Farklı bir müzik deneyimi yaşamak isteyenlere duyurulur.


     8 Mart’ta Mabeyn Gallery’de genç yeteneklerden Turgut Mutlugöz’ün sergisi açılıyor.  Serginin sanat direktörlüğünü de ben yapıyorum. Bu sefer işin içindeyim yaniJSizlerle sergi hakkında daha detaylı bilgi içeren bir yazı paylaşacağım elbette ama yolunuz düşerse galeride sizleri konuk etmekten mutluluk duyarım. İlgileniyorsanız bana e-mail atabilirsiniz.


10 Mart’ta Aya İrini’de çok ilginç bir konser var. Almanya’nın en köklü filarmoni orkestralarından biri olan Duisburg Filarmoni Orkestrası ve ülkemizin önde gelen genç bağlama virtüözü Erdal Akkaya dinleyicilerine bir müzik ziyafeti vaat ediyor. Hendrik Vestmann yönetimindeki Duisburg Filarmoni Orkestrası konserde Schubert ve Mendelssohn gibi seçkin bestecilerin eserlerine yer verecek. Erdal Akkaya solist olarak sahne alacağı konserde filarmoni orkestrası eşliğinde kendine has tarzıyla Yalnızlık, İki Yaka, Rüzgarla Bir gibi bestelerini yorumlayacak.


     Bildiğiniz üzere yakın zamanda kuruluşunun 10. yılını kutlayan Sakıp Sabancı Müzesi’nde ‘Karanlıkla Işığın Buluştuğu Yerde…Rambrandt ve Çağdaşları-Hollanda Sanatının Altın Çağı’ sergisi açıldı. Daha önce de belirttiğim gibi bu sene Hollanda ve Türkiye arasındaki diplomatik ilişkilerin 400. yılı. Bu sayede ülkemizde, Hollanda bağlantılı birçok kültürel aktivite organize ediliyor. Ama bunlardan en önde geleni bu sergi diyebiliriz. Sergide, Rembrandt’ın yanı sıra aralarında Hollanda resminin önde gelen isimlerinin de bulunduğu 59 sanatçıya ait 73 tablo, 19 desen ve 18 objeden oluşan toplam 110 eser sanatseverlerle buluşuyor. Sergi, 10 Haziran’a kadar devam edecek.  Fakat mart ayı bu sergiyi gezmek için çok uygun.  Ayağımıza kadar gelmişken sakın bu sergiyi kaçırmayın!


17 Mart’ta Süreyya Operası sahnesinde ‘Hürrem Sultan’ balesinin prömiyeri gerçekleşecek. İstanbul Devlet Opera ve Balesi’nin sahneye koyduğu, koreografisini Oytun Turfanda’nın, orkestra şefliğini ise Murat Kodallı’nın yaptığı balenin konusu ise Kanuni’nin baş kadını olmayı başaran Hürrem Sultan’ın yanlış bilgilerle şehzade Mustafa’yı öldürtüp kendi oğlunu onun yerine geçirme çabası. Prömiyerden sonra mart ayında 4 ayrı gösterim daha yapılacak.


       17 Mart’ta Arter’de Emre Baykal küratörlüğünde Mona Hatoum’un ‘Hala Buradasın’ adlı sergisi sanatseverlerle buluşacak.  Akbank Sanat’da ise 14 Mart’ta ‘Aftermath/Hesaplaşma’ adlı grup sergisi açılıyor. Küratörlüğünü Başak Şenova’nın yaptığı sergi ‘bellek’ ve ‘kötülük’ arasındaki ilişkiyi, geçmişe dönük hesaplaşmaları, unutmak ve unutmamak arasındaki gel-git durumunu konu alıyor.


       Babylon’da 1 Mart gecesi İlhan Erşahin’s Istanbul Sessions ikinci albümleri Night Rider’ın çıkışını bir lansman partisi ile kutlayacak. Yine Babylon’da Goethe Institut işbirliğiyle 3 Mart’ta ekolojik-tekno müziğinin kurucusu Alman Dominik Eulberg bir konser veriyor. 7-8 Mart’ta ise Fransız soul sanatçısı Ben L’Oncle’u Babylon sahnesinde izleyebilirsiniz.


      2 Mart’ta Muammer Karaca Tiyatrosu’nda çağımızın en büyük yazarlarından biri olan Bertolt Brecht’in hayatını konu alan yazarın şiir, şarkı ve öykülerinden Genco Erkal’ın uyarladığı müzikli kabare oyunu ‘Ben Bertolt Brecht’ adlı oyunu izleyebilirsiniz. Oyun dünyanın düzeni, kadının konumu, savaş ve barış gibi konuları ele alıyor.


       Caz ve soul müzik ustası Malia,Black Orchid’ adlı son albümü için çıktığı turne kapsamında 24 Mart’ta Tamirane’de bir konser verecek. Bu konser bu sene 15. yılını kutlayan Garanti Caz Yeşili konserleri kapsamında gerçekleşecek.


       Ve son olarak İş Sanat’tan bir bomba. 28 Mart’ta dünyaca ünlü ses sanatçısı Bobby McFerrin İş Sanat’ta solo bir konser verecek. Sanatçıyı ‘Don’t Worry Be Happy’ adlı eserinden de hepimiz çok iyi tanıyoruz. On Grammy ödüllü, muhteşem sesi ve tekniğiyle hafızalara kazınan McFerrin’ı kaçırmayın derim.