Hayal ve Hakikat etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Hayal ve Hakikat etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

7 Ekim 2011 Cuma

Şükran Moral


Geçen cuma bir arkadaşımın doğumgünü için Şişhane’deki Good Mood’daydım. İçerisi epey kalabalıktı. Ben bir yandan sıkış tıkış mekanda nefes alıp hayatta kalmaya çalışırken bir yandan arkamdan çantama gelen darbeler yüzünden sarsılıp duruyordum. Belli ki biri arkamda çılgınlar gibi dans ediyordu. Bir de dönüp baktım ki kim olsa beğenirsiniz? Şükran Moral. Yine geçirmiş dantel eldivenlerini eline, kimseye aldırış etmeden eğleniyor. Roma anılarım canlandı…
Şükran Moral’le ilk tanışmamız Roma’da, benim oturduğum sokak olan Via Alessandria’da oluyor. Yağmurlu bir günde ev arkadaşım ve ben favori öğle yemeği mekanımız La Maremma’dan çıkmış yürüyoruz ki Sinem restoranda şemsiyesini unuttuğunu hatırlıyor. Tabii aramızda Türkçe bir dialog geçiyor ve o sırada sokaktan geçen biri arkasını dönüp bize ‘Türk müsünüz?’ diye soruyor. Ayaküstü sohbete başlıyoruz. Kültür-sanat yönetimi master’ı yaptığımızı ve o sokakta oturduğumuzu söylüyoruz. Hanımefendi oldukça cana yakın bir tavırla kendisinin uzun süredir Roma’da yaşadığını, sanatçı olduğunu ve bir arkadaşıyla buluşmak üzere orada bulunduğunu anlatıyor. Tabii sanatçı olduğunu duyunca oldukça ilgileniyoruz.
-Ressam mısınız?
-Hayır.
-Sanatın hangi dalında çalışmalarınız var peki?
-Hımmm. Anlatması biraz zor. Değişik.
-….!?
-Kızlar bir gün bana gelin size çay ikram edeyim.

Bu şekilde ayrılıyoruz. Ertesi gün müdürümüz Monica’ya, Şükran adlı bir sanatçıyla tanıştığımızı söylüyoruz. Hemen kim olduğunu anlıyor tabii. ‘Aa, o ünlü performans sanatçısı Şükran Moral. Çok etkili işleri vardır’ diyor ve sanatçı atölyelerini gezerken kendisine de bir ziyarette bulunabileceğimizi söylüyor. Ertesi haftalarda bu buluşma gerçekleşiyor.

Şükran Moral, Roma’nın itiraf etmeliyim ki en sevmediğim semti San Lorenzo’da oturuyor. San Lorenzo, Roma’daki caminin bulunduğu, çoğunlukla Müslüman göçmenlerin oturduğu, cuma günleri  sokaklarında namaz kılınan, gece görseniz korkacağınız kadar siyah tenli tiplerin dolaştığı bir yer. Ya da Roma’daki ilk ev diye gezdiğim ama ev olmak dışında her şeye benzeyen yerlerin olduğu semt diye benim önyargılı yaklaşımım da olabilir tabii. Mesela müthiş bir kilisesi de vardır. Hakkını yemeyeyim. Bunun dışında birçok sanat galerisi ve sanatçı atölyeleri de bu semtte bulunuyor.

Şükran Moral mütevazi bir evde yaşıyor. Zengin bir sanatçı değil. Çünkü olaya ticari bakmıyor. Yaptığı işler zaten oldukça alternatif ve cesur. Evinin duvarlarında yaptığı işlerin birer kopyaları duruyor. Bir de aynasının üstünde anne ve babasının vesikalık fotoğrafları. Samsun’lu bir aileden geliyor Moral. 3 erkek ve 1 de kız kardeşle büyümüş. İlkokuldan sonra babası okumasına izin vermemiş. Ama o direnmiş ve gizlice ortaokula devam etmiş. Ankara Üniversitesi Güzel Sanatlar’dan sonra Accademia Belle Art di Roma’dan resim bölümü mezunu.


Bizi içeri buyur ediyor. Sonra anlatmaya başlıyor.  Erkekler hamamına nasıl çıplak bir kadın olarak girdiğini, kendini Yüksek Kaldırım’da güpegündüz nasıl satışa çıkardığını, İtalyanların onu oturma izni bitti diye sınır dışı etmek isterken Katolik mezhebinin merkezi Vatikan’da nasıl çıplak bir kadın olarak Hz.İsa yerine geçip çarmıha gerilmiş fotoğraf verdiğini anlatıyor. Ağzımız açık dinliyoruz. Bu kadının derdi ne? Çatlak mı?

Hayır. Sadece bizim vermeye cesaret edemeyeceğimiz tepkiler verebiliyor. Korkusuz bir kadın o. Diyor ki: ‘Ben namusun erkeğin egemenliğinde olduğu, kızlık zarının çok kıymetli olduğu, kadının mal gibi görüldüğü bir yerden geliyorum ve buna olan tepkimi dile getiriyorum’. Biz susuyoruz, o bağırıyor. Biz düzene ayak uyduruyoruz, o baş kaldırıyor. Şükran Moral’i farklılaştıran, onu gerçek bir sanatçı yapan da bu.


Ben çağdaş sanat tarihinde ilk kez Hz. İsa pozuna bürünmeye cesaret eden kadın sanatçıyım diyor bize. Biraz megaloman mı? Her sanatçının ihtiyaç duyduğu gibi o da kendini övmekten hoşlanıyor elbette. Yoksa tüm bu çabanın bir anlamı kalmaz değil mi? Hz.İsa pozu bugün Ömer Koç Koleksiyonu’nunda bulunuyor. Benim en çok etkileyen ve en sevdiğim işlerinden biri açıkçası.


İstanbul’a döndükten sonra onu takip etmeye devam ediyorum. Yapı Kredi Kazım Taşkent Galerisi’nde bir performans sergiliyor. Kara çarşaflara bürünmüş. Elinde bir kırbaç, önünde bezden bir bebek var. Önce ona da çarşaf giydiriyor, sonra kızlık zarını bozuyor. Bebekten kanlar fışkırıyor. Daha sonra arka plandaki perde kalkıyor ve duvarda yaşlı bir adam görseli beliriyor. Zavallı kızcağız o adama everiliyor. Tam bir Ünzile sendromu anlatılıyor. Show’u tüm Koç ailesi ön sıradan izliyor. Bu performansla olumlu olumsuz çok tepki alıyor Şükran Moral.


2010 Contemporary İstanbul Fuarı’nda Casa dell’Arte sanatçısı olarak tekrar karşımıza çıkıyor. Sergilediği iş yine şok etkisi yaratıyor. Mardin’in Yukarı Aydınlı köyünde 3 erkekle aynı anda evleniyor. Videoda ve fotoğraflarda herkes mutlu. 1 gelin ve 3 damat. Çoğu izleyici  ‘Bu ne yaaa?’ deyip geçiyor. Peki bu kadın neyi eleştiriyor? Çok açık aslında, ülkemizde adına töre dediğimiz ama insanlık dışı olan kumalık sistemini.


Bundan sonra öyle bir iş yapıyor ki tüm olanlar basına yansıyor: Amemus. Şükran Moral Casa dell’Arte’de tüm izleyicilerin önünde dakikalarca süren bir lezbiyen performansı sergiliyor. Bir kadınla yatakta açık ve net sevişiyor. 20. dakikadan sonra midesi kaldırmayan ve performansa  bir anlam veremeyen herkes kaçıyor. Şükran Moral, ‘Çıplak kalan biz değil, seyirciydi’ diyor. Bu olay çok tartışılıyor. Öyle ki Moral ölüm tehditleri aldığı için apar topar Roma’ya kaçıyor.


Şu an ise İstanbul Modern’de kadın sanatçılardan oluşan karma sergi ‘Hayal ve Hakikat’te 1997’de yarattığı 5. İstanbul Bienal’inde de sergilenmiş Bordello (Genelev) adlı eseriyle yer alıyor.  Aslında eski bir eser olmasına rağmen küratör Levent Çalıkoğlu sergi için özellikle bu eseri seçiyor. ‘Hayal ve Hakikat’ sergisini 22 Ocak 2012’ye kadar izleyebilirsiniz.

Özetle Şükran Moral olmak yürek ister. Böyle cesur, böyle söylemi net kadın sanatçılarımız olması gurur verici. O zaman yüreğine sağlık Şükran Moral diyorum!

2 Ekim 2011 Pazar

Ekimde İstanbul'da Ne Yapılır?

Havalar artık serinledi. İstanbul trafiği de tahammül seviyenizi zorluyor, biliyorum. Tatil bitti. Herkes şehre döndü. Ama bundan da memnun değilsiniz çünkü hep aynı yerlere gidiyorsunuz ve hep aynı insanları görüyorsunuz. Anlamsız gelmeye başladı her şey. Gittiğiniz yerde eğlenmek bir yana bunalmaya başladınız. Değişin! Farklı şeyler yapın. Kültür-sanata vakit ayırın. İşte size yapabileceğiniz alternatif programlar:

  • Oscar ödüllü Kevin Spacey’nin rol aldığı 6-9 Ekim tarihleri arasında Muhsin Ertuğrul Tiyatrosu’nda sahnelenecek ‘III. Richard’ oyununu görün.  Tabii eğer biletinizi çok önceden aldıysanız!
  • 21-22 Ekim tarihlerinde Lütfi Kırdar Sergi Sarayı’nda gerçekleşecek 22. Efes Pilsen Blues Festival’ine katılın.


  • 7 Ekim’de The Seed’de gerçekleşecek Eric Le Sage konserine gidin. Ben daha evvel Hüseyin Sermet-Eric Le Sage ikilisini izlemiştim. Tek kelimeyle muhteşemdiler!
  • Cem Yılmaz’ın CM101MMXI adlı yeni show’unu TIM Maslak Show Center’da izleyin ve bol bol kahkaha atın.

  • 13 Ekim-3 Kasım tarihleri arasında 21. Akbank Caz Festivali’ne katılın. Festival kapsamında Lütfi Kırdar’da 22 Ekim Cumartesi gerçekleşecek Zaz konserini kaçırmayın!


  • Eğer ticari film izlemekten sıkıldıysanız 8-15 Ekim tarihleri arasında IKSV’nin organize ettiği Filmekimi için gelen filmleri Atlas, Beyoğlu, Cinebonus G-mall, Nişantaşı Citylife City’s sinemalarında izleyebilirsiniz. Benim favorilerim Lars Von Trier’in Melancholia’sı, Nanni Moretti’nin Habemus Papam’ı ve Sean Penn’in oynadığı Paolo Sorrentino’nun yönettiği This Must Be The Place filmleri.
  • 16 Eylül’de başlayan 22 Ocak’a kadar sürecek küratörlüğünü Levent Çalıkoğlu, Fatmagül Berktay, Burcu Pelvanoğlu ve Zeynep İnankur’un yaptığı kadın sanatçıların eserlerinden bir seçki olan ‘Hayal ve Hakikat’ sergisini İstanbul Modern’de gezin.


  • Hala gitmediyseniz 13 Kasım’a kadar sürecek ‘İsimsiz’ başlıklı 12.İstanbul Bienali’ne gidin.
  • Beyoğlu’nda bir yürüyüşe çıkın ve sırayla Alanİstanbul’da ‘Pop Art Extended’ sergisini, Arter’de Kutluğ Ataman’ın ‘Mezapotamya Dramatürjileri’ sergisini,  Salt’ta ‘İstanbullaşmak’ sergisini, Akbank Sanat’ta Bruno Serralongue’un ‘Zaman Kapsülü’ sergisini gezin. Salt’ın cafe’sinde bir mola vermeyi unutmayın.

  • santralistanbul’da 4 Ekim’de çok ilginç bir sergi açılıyor. İsmi şöyle: ‘İklim Değişikliği: Hayata Tehdit ve Yeni Enerji Geleceği’. 2008’de Amerikan Doğal Tarih Müzesi aynı sergiyi New York’ta açmış ve sergi inanılmaz ilgi görmüş. Bence ilginç olabilir. Oraya kadar gitmişken Tamirane’de de bir öğle yemeği yiyin bari. Afiyet olsun!